8 Ocak 2009 Perşembe

Filistine yolculuk

Ayazdı.bulunduğumuz oda soğuktu,keskin demir kokuları doluyordu burnuma.belli belirsiz sesler duyuyordum. çok geçmeden kapı şiddetli bir biçimde açıldı içeri çok sayıda asker doluştu.Korkuyordum.Yanımda çevremde kim varsa ne olacağanı nerede olduğumuzu soruyordum.Ancak onlarda benim gibi ne olup bittiğinden habersizdi.Kimi benim gibi panikle etrafa bakıyor kimiyse umursamazca başları önlerinde bekliyorlardı.Odanın en arka köşesinde sırtımı duvara yaslamış,ordan oraya koşuşturan askerleri izliyordum.Soluk tenli,
mavi boş bakışlı bir asker önce etrafına bakınıp postalının içinden sigarasını çıkarıp yaktı.
Etrafa bakınmaya devam ederken gözleri bir an bana takıldı.korkuyla başımı öne eğdim.korkmuştum.hızlı hızlı soluk alıp veriyor aklıma gelen duaları ardı ardına mırıldanıyordum.Göz ucuyla altı çamurdan tabaka olmuş postalların yavaş yavaş yaklaştığını görebiliyordum.Tam önümde durdu iki çift postal.Asker sırtına duvara vererek tek ayağını kafama bastırdı.Tüm ağırlığı başımda hissediyordum.Askerin ayağında ki topraklaşmış çamur olduğu gibi başıma bulaşmıştı.Adam bununlada yetinmedi,tek eliyle duvardan destek alarak,sırayla postallarını temizledi üzerimde.Ne başımı kaldırdı.Ne de bir ses çıkardım.
öylece bekliyordum.Başka şeyler düşünmeye çalışarak,yeniden sabahı görüp göremeyeceğimi düşünerek.
Karanlık gecenin içinde yankılanan keskin bir düdük sesiyle,tüm askerler aynı istikamete doğru hızlı adımlarla yürümeye başladılar.İçinde bulunduğum odanın kapısı ardına kadar açıktı.Dışarıyı aydınlata parlak beyaz ışığın altından askeri araçları,ordan oraya koşturan askerleri görüyordum hala.Hepsinin ağzından dumanlar yükseliyordu.Başımda bekleyen askerde düdük sesiyle irkilip hızlıca koşmaya başladı aynı yöne doğru.
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum.3 askeri araç kapının önüne yanaştı.İçinden 15-20 civarında asker atlayıp koşuşturarak bulunduğumuz odaya daldılar.Ön sıradan başlayarak herkesi dışarıya çıkarıyorlardı.Diğerlerine göre daha sıska,genç bir asker yanaştı yanıma.
Yüzünde belli belirsiz bir tedirginlik vardı.Önce kaldırmak için uzandı,kıpırdamadım.Gözleri üzerimdeki çamurlara takıldı,kendi kendine bir şeyler söylenerek arabaya doğru geri koştu.
içeride artık 5-6 kişiydik.Az sonra elinde büyükçe bir bez parçasıyla geri döndü.
gelişi güzel başımdaki boynumdaki çamurları temizledi,iki eliyle sıkıca kavrayıp hızla arabaya doğru koşturmaya başladı.Diğerlerinin olduğu bir aracın arkasına yavaşça bıraktı beni.
Arabanın arka bölmesinde yanyana oturuyorduk.Soğuktu,bağırışan koşuşturan asker sesleri
zihnimi iyice bulandırmaya başlamıştı.Ağlamak bağırmak istiyordum ama bir yumruk oturuyordu boğazıma.
Hareket etmeye başladık.Karanlık bir yol boyunca saatlerce hiç durmadan ilerledik.Uzaklarda yeryüzü ile gökyüzünün birleştiği o uzaklarda,gün ağarmaya başlamıştı.
Gökyüzü zifiri siyahın,lacivertte bırakıyordu.
Ne kadar yol aldık kestiremiyordum.Yüzüm artık soğuktan uyuşmuş tamamen hareketsiz,
buradan uzaklarda hayal ediyordum kendimi.Bir düdük sesiyle irkildim,tüm araçlarda aynı anda durdular.Askerler gene araçları hızla boşalttılar.Ardından bizi apar topar araçlardan indirdiler.5 li gruplara ayrılmış,neyi beklediğimizi bilmeden beklemeye devam ettik.
Çok geçmeden askerler gene etrafımıza doluştu.Bu kez 5 er li gruplar halinde uçaklara bindiriliyorduk.Ne olacaksa olsun artık diyordum.Ne olacağını bilmeden geçen her saniyede içimdeki korku büyüyordu.
Uçak kulak tırmalayan bir ıslık sesiyle havalandı.İlk kez biniyordum uçağa.Midem garip bir şekilde ayaklanıyordu,aşık olmak gibi bir histi.hem korkuyordum,hemde yerden metrelerce yukarıda olmanın heyecanını yaşıyordum.İlk kez uçuyordum,bunun coşkusu bir an için nerde olduğumu dahi unutturmuştu bana.
Çok bir zaman değil..
15 dakika belki
Nerden geldiğini anlayamadığım bir tak sesiyle uçağın açılan bölmesinden yeni ağarmakta olan göğe ne olduğunu dahi anlamadan fırladım.
ve ardımdan diğerleri.
Hava ciğerlerimi parçalarcasına içime doluyor ve ben hızla aşşağı düşüyordum.
Belli belirsiz evleri,camiileri,ağaçları seçebiliyordum.Düşmeye devam ediyordum son hızla.
Artık çöp kutularını,kaldırımları görüyordum.Hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyor falan değildi,yalnızca düşüyordum,gözlerimi açıyor kapıyor bitmek bilmez bir biçimde düşüyordum.

Ve o an ki,esmer kara gözlü bir çocuk şaşkınca başını kaldırdı.gözlerini gözlerime dikti;
-bomba dedi.
ve bitti.

bir göğü kanattılar bu sabah
-ve bir bombayım kifayetinden habersiz kör demirden.
bir ülke kana durdu bu sabah
-Bir bomba utanırmı bombalığından?
Bir ülke ağlayamadı öfkesinden
-bir bomba susup kalırmı düştüğü yerde?
ve bir sabah ,bir baba oğlununkini aradı yanık cesetler arasında..

Bir göğü kana buladılar bu sabah
bir göğdür ki yeryüzüyle buluştuğu yerde karanfiller açar 4 mevsim, asırlardan bu yana.
Bu toprakların yetiştirdiği adam 'vatan'derse 'vatan'dan bahsediyor demektir.
Bombadan korkmaz çocukları,silahlarla oynar büyürler oyuncak niyetine.
Erkeklerden iyi nişancıdır kadınları.
Bu şehrin uykusu uyku değildir.eli kulağındadır geceleri.
Asırlardır uykusuz filistin.

Yüzlerce tankın karşısında ellerinde taşları dikilir filistinli çocuklar.
ve taş değil yürektir ellerindeki.

25 Aralık 2008 Perşembe

Artık aramızdaki uzaklıktan şık bir matem giysisi diktirebilirsin kendine.Bir tek hücreni bile istemiyorum.Televizyonumun çekmediği bir kanal gibisin çünkü.Sen git bambaşka hayatların yatak odalarında sıradan insanların tenlerini süsle..

14 Aralık 2008 Pazar

yok olmak üzereyim..
tanımadığım birine aşkımı itiraf ettim.
ojelerim bozuldu bir bulaşıkla.
bayram bitti ve annem gitti..
ben hep bakıyorum
saçmaladığımı söyledi o
ama o kadar içtendim ki oysa

çok içtiğin bir günün ardından kötü kalkarsın dedim
bana bir gül verdi bir tane öylesine
unuttum onu oracıkta
üzülmüş..
bende üzüldüm
üzülmüştüm de
çok sevmek istedim yalnızca
kendime göre
çok sevmek istedim
doğru yada yanlış
iyi kötü
tanımadığım birine aşkımı itiraf ettim bugün
mutlu olsun diye birileri
ölüyorum dedim
öldüğüm falan yoktu
gene çok sevesim vardı..

SENİ ÇOK SEVİYORUM

demeyi özledim belkide

28 Kasım 2008 Cuma

Her gün yeni bir ben doğuruyorum.Süklüm püklüm olmuş bir hırka veriyorum her yeni doğurduğuma.Uzatmalara oynuyorum. Susarsam bir daha hiç konuşmayacağım diye korkuyorum.Çok konuşuyorum ama.boşluk bırakmıyorum,sessizliğe taviz vermiyorum.Aşk filmlerine kahkahalarla gülüyor,küçük çocukları sevmiyorum.Beni böyle yapanı arıyorum şimdide.Bulursam tam kendimden vuracağım.

24 Kasım 2008 Pazartesi

oyun devam eder

kendini kandırdı gene bir çocuk gecenin en olur olmaz saatinde..eşeleyip durduğu yaşanmışlık kalıntılarında,bulamadı yanlızlığına bir denk.derken bir şimşek çaktı.varsın çaksın derim şayet ben olsam şimşekler herzaman çakar.bir çocuk hep ürperir yatağında,bir kadın daha sıkı sarılır kocasına,ve bir çocuk asla sahip olamadıklarını yitirdiğine ağlar.neden sonra hep bu sahnede kırmızıya keser gökyüzü,yeryüzü.öyle bir kırmızıdır ki ,tanrıdan çalınmış ateş kırmızısında, kana çalan kırmızıda..çok soğuk bir gecenin ayazında damarlarımızı yakar gerçeklik.saklandığımızdır oda.bir aynanın karşına geçip yalanlar attığımız sövdüğümüz,tam konuşacakken 'sus' dediğimiz.Damarlarında akan kanı hissettin işte şimdi.Damarlarını yaka yaka akan kan,
ciğerini parçalayan oksijen.İçini deşip atasın gelir gerçekliğe bir maske ve bir maske daha.Güneşi almış karşına oturmuş bir yeşillikte çocuk,kaldırmış elini havaya
tek gözünü kapamış ta güneşe dokunduğunu sanmış.Batana kadar güneş oturmuş çocuk.güneşi okşamış güneşle konuşmuş.Güneş battığında çok kızmış güneşe,güneş te olsa terkediyor adamı der demez,geceye dönmüş ve şöyle demiş;kimseye ihtiyacım yok kimse olmasada ben varım burdayım!Güneş gizlendiği yerden gülmüş ona.Çok zamanlar görmüş bu güneş,öyleki onla varlamış tüm evren kendini.Güneşe küsen ilk çocuk ta değilmiş kızgın maskesi altından.insan özünden çift kişiliktir,çiftliğin ürünür iki ayrı bedende.sırt çeviremezsin gerçeğe.senin hamurundur bu, küsebilirsin bir maske altından
ama sırt çeviremezsin.Biz ne zaman ki arkamıza değil karşımıza aldık güneşi,küstürdük hayata dair ne varsa
en sonunda gizleyecek bir yüzümüz bile kalmadı elimizde maskelerle bakakaldık
.

oyun

Selam ederim öncelikle sana denefçim,ki o suretle destur çeksin cihanı alem.Bilirsin ki bir cihanı alemdir destur çekmeye pek münasiptir.Hatta ve hatta mazoşisttir bir yanıyla.Azarlanmayı sever.haddinin bildirilmesi hali ise pek hoş bir haldir en çok ta buna bayılır.Uzun lafın kısası şudur ki,söz bir neşterdir,neşterbazda kimi zaman ,kimini deşer parça parça.Kimi zamanda kiminin söküp atar hasta kısmını.Yeri gelir neşteri saplarda boğazına.

Bir yanı vardır ki insanın onu bunu şunu görmez kör yapar.
Onu her fırsatta içine çekip yabancı kılar dışarıya.
Belkide kendini bir şekilde varlama dürtüsünden gelen bir yan.
Düşünecek onca şey varken yalnız ve yalnızca kendisini düşünme yanı insanın.
Kendisi için üzülmek
Üzülecek onca şey varken..
Şunu bir düşün bencillik bir hakarettir kimi zaman,
her koyun kendi bacağından asılırda bir atasözü..
Bu ifadelerin çelişikliği öyle basit bir çelişiklik değildir.
Bu evrensel bir anlayış farkıdır.
Her şeyin temelidir.
Ben mi biz mi ye iner,
O benim kimselere vermeme gider.
Zorlasan kabataslak bir liberalizm tanımı bile çıkar içinden,o denli geniş bir
anlayış farkıdır.
'İnsan ilişkileri karşılıklı alış-veriştir.'
Geri alacağını bildiğin zamanlarda yaptığın türden bir alış verişmidir?
yoksa karşılık beklemeden vermek büyüklüğündemi?

Bırakın artık kendinizle uğraşmayı,
bir kerede vermek için alın.
İnsan olmanın hakkını vermede yaşadığımız hergün her anda,
insan olmanın çok uzağında büyütülmüş çocuklardan bir dünya bırakacağımız
yarınlara.
İçinde bizim olmadığımız yarınlarda önemli evet.
Bizim yaşamadığımız memleketlerde önemli.
Bizim ölmediğimiz savaşlarda.
Bizim yiyemediğimiz yiyeceklerde önemli,binemediğimiz arabalarda.

Ufaklık almış eline en yeni oyuncağını,başlamış kurcalamaya.
Orasına basmış,berisine dokunmuş,kaldırmış havaya daireler çizdirmiş.
Anlayamamış nasıl bir oyuncaktır,nasıl oynanır.İyice sinirlenmii bu oyuncağa çocuk.Bir iki tekme savurmuş.Tık yok.
Uzaktan farketmiş durumu yaşlı adam.
Yaşlı adam ki bir bir işlemiş suretine yaşını.
Eğilmiş çocuğa doğru gösterecek olmuş nereden başlaması gerektiğini,
yalnızca bir ipuycuymuş vermek istediği.
Yaşlı adam bir ipucu mütevaziliğinde işlemiş suretini.
Ufaklık küstahça ittirmiş adamı,almış eline oyuncağını uzaklaşmış hızlı hızlı.
Ufaklığın toyluğunu,olgunluğuna harman etmişte,
nice çocukları işlemiş suretine yaşlı adam.
Çok uzaklara gitmiş çocuk,elinde yabancı bir oyuncakla yürümüş
batana değin güneş..Bir uçurum çıkmış karşısına,uçurum ki göz varmaz sonuna
Ne yapmış çocuk peki?
Ne yapacak kendini atacak değil ya bir çırpıda fırlatmış oyuncağı uçurumdan
aşşağıya.Dönmüş ardına bakmaksızın.
Ardı paramparça oyuncak
Ne kadar da zorlaştı bulan yeni çocuk için işler.
Nasılda kırık oyuncağın başında çaresiz kalakaldı çocuk.
Bak nasılda ağlattı çocuğu
Bak çocuk kendini uçurumdan attı.
Ve her şeye rağmen neşterle kazıdı umudu suretine yaşlı adam.

Sen şimdi senden başka bir şeyler düşünmeye çalış çocuk.
Olmadığın yıllar üzerine yor biraz kafayı
Yatmadığın hastane odalarında öl.
Hiç görmediğin bir nehirde yüz bir defada.

Sen çocuk gözlerini kapadığınd dünya durur sanırsın.
dünya döner,hayat yürür
Gözlerin kapalı öylece,durduğunla kalırsın.

hesap et

hesap et,
önce kendinden başla saymaya.
Bir sen eksik bir ben fazla.
Say rakamlarının yettirebildiğin kadar.
Sonra bir ben eksik say.
Şimdi söyle
ben senden ne kadar gitmişim?
İstemeye istemeye 3 eksik 2 fazla gitmişim.
Beşer beşer altışar altışar eksile eksile gitmişim.
Sana göre ben gitmişm ha!
Ben ne kalmışım ki kaç gitmişim?
Paldır küldür,apar topar gitmişim birde.
Ben onar defa kovulupta,ikişer ikişer gitmişim.
Beni kendinden hatırla
Kolunun altından,parmak uçlarından,yanağının üzerine düşmüş kirpiğinden,
bandrölü üzerinde unutulmuş kazağından,kırılıp tekrar yapıştırılmış aynandan,teki çalışmayan kulaklıklarından hatırla.
Beni kendinden hatırla.
Çünkü ben senden tümden gitmişim.
Ne bir eksik,ne bir fazla